
Bütün evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerinde “zorunlu çalışma ve angarya” yasaklanmıştır. Bu konu, özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun benimsediği sözleşmelerde daha ayrıntılı, kapsayıcı ve özgürlükçü bir şekilde ele alınıp yasaklanmıştır.
Yargıcın görevi kişi hak ve özgürlüklerini kıyas yoluyla daraltmak, yok etmek ve bu sayede memleketi kurtarmak değildir. Hâkim, ceza yasasının gerekçesinde de açıklandığı üzere, kişi hak ve hürriyetlerini en geniş anlamıyla özgürlükçü yorumlamalıdır. Kişi hak ve hürriyetlerinin teminatı olmalıdır. Tarihsel acı deneyimlerin ışığında uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış olan bir hükümlülüğü, her ne suretle olursa olsun, şu veya bu ulvi amaçlar uğruna veya memleket, millet sevdasına “yeninden icat” edip kişi hak ve özgürlükleri görmezden gelinerek, yok sayılamaz.
Bütün evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerinde “zorunlu çalışma ve angarya” yasaklanmıştır. Bu konu, özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun benimsediği sözleşmelerde daha ayrıntılı, kapsayıcı ve özgürlükçü bir şekilde ele alınıp yasaklanmıştır.
İnsanlık tarihsel acı deneyimlerine dayanarak bu yasağı kabul etmiş ve buna dair değerleri ortaya koymuştur. İnsana ve insan haklarına hiç değer verilmeyen Ortaçağ ve öncesinde, yargılama hukukunda her türlü işkence serbest ve Kölelik, serflik, angarya gibi kurumsallaşmış yapılar, sistemi besleyen en önemli ekonomik araçlardı.
Yargıçlar bu “kutsal” görevi yerine getirmek için adeta seferber edilmişti. İnsanlar ırkından, dininden, mezhebinden, siyasal görüşlerinden dolayı yargılanıyor ve mahkûm ediliyordu. Bu nedenle, insanların emeğini “yargı eliyle ve adalet adına” insan onur ve haysiyetiyle bağdaşmayacak kötü koşullarda çalıştırılmak suretiyle sömürülmesi çok eski çağlara dayanmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun benimsediği 1930 tarihli 29 numaralı “Zorunlu Çalışma Sözleşmesi, "Zorunlu çalışma veya angarya yasağını" "bir kimseden herhangi bir ceza tehdidi altında istenen ve o kimsenin yapmaya gönüllü olmadığı tüm iş ya da hizmetler" şeklinde tanımlamıştır. ILO, 1957 tarihli 105 numaralı Zorunlu Çalışmanın Kaldırılmasına Dair Sözleşmesinde de aynı tanımı benimseyerek zorunlu çalışma ve angaryayı kesinlikle yasaklamıştır. Angarya; "bir kimseye veya bir topluluğa zorla, ücret verilmeden yaptırılan iş" tir. Zorunlu çalışma da zorla yaptırılan bir iştir, fakat karşılığı vardır, az da olsa bir ücret verilmektedir. Bu nedenle ceza tehdidiyle ücretsiz çalıştırma “angarya yasağı”, ücret karşılığı çalıştırma ise “zorla çalıştırma yasağı” kapsamına girer ve her ikisi de uluslar arası sözleşmelerle kesinlikle yasaklanmıştır. Bu nedenle bırakın maddi bir külfet getirmesini, ücret karşılığı dahi olsa ceza tehdidi altında yapılan her türlü çalışma “zorla çalıştırma yasağı” kapsamındadır.
Çalışma Hürriyeti bağlamında düşündüğümüzde ise şayet bir kişi her ne suretle olursa olsun ceza tehdidi altında bir işte zorla çalıştırılıyorsa, bu işten bir ücret sağlasa bile, çalışma hakkı zedelenmiş, ihlal edilmiş sayılır. Bu nedenle genel olarak demokratik ülkelerin anayasalarında ve yasalarında ve de insan haklarıyla ilgili bütün uluslararası belgelerde zorunlu çalışma kesinlikle yasaklanmıştır.
Diğer yandan “Suçta ve Cezada Kanunilik” ve “Kıyas Yasağı” modern ceza hukukunun en temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Yasanın ön görmediği bir yükümlülük veya ceza kıyas yoluyla öngörülemez. Bugün için bizim yasaların ön görmüş olduğu birçok hükümlülük çoğunlukla evrensel hukuka aykırı niteliktedir. Kıyas yoluyla bu yolun daha da genişletilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez.
Yargıcın görevi kişi hak ve özgürlüklerini kıyas yoluyla daraltmak, yok etmek ve bu sayede memleketi kurtarmak değildir. Hâkim, ceza yasasının gerekçesinde de açıklandığı üzere, kişi hak ve hürriyetlerini en geniş anlamıyla özgürlükçü yorumlamalıdır. Kişi hak ve hürriyetlerinin teminatı olmalıdır. Tarihsel acı deneyimlerin ışığında uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış olan bir hükümlülüğü, her ne suretle olursa olsun, şu veya bu ulvi amaçlar uğruna veya memleket, millet sevdasına “yeninden icat” edip kişi hak ve özgürlükleri görmezden gelinerek, yok sayılamaz.
Diğer yandan, Yargıcı bu tür bir yükümlülüğü öngörmeye sevk eden, onu motive eden şeyin ne olduğuna baktığımızda karşımıza “cezalandırma, suçluyu uslandırma arzusu” çıkmaktadır. Yasaya rağmen, Yargıç “memleket-millet menfaatine daha uygun bir çözüm arayışına girip” durumdan vazife çıkarmaktadır. Çünkü Yargıca göre ortada bir suç vardır ve bu suç illaki karşılıksız kalmamalıdır.
Bu nedenle yasanın öngörmüş olduğu “beş yıllık kamburu, cezanın infazı tehdidini” yeterli görmemektedir. Sanığa ceza tehdidi altında ağaç dikme ve sulama yükümlülüğü belirleyen Hâkimin, bu yükümlülüğün yukarıda sözünü ettiğimiz “zorla çalıştırma ve angarya” yasağı kapsamında olmadığını gerekçesiyle açıklaması, izah etmesi gerekir. Hakim bu yükümlülüğü öngörmüş, bunun evrensel değerler bağlamında hukuka uygun olduğunu gerekçeleriyle de açıklaması gerekir.
Yorum Gönder
Sitede yer alan yorumlar site ziyaretçilerinin kişisel görüşleridir. Hukuki tüm sorumluluk yorumlayana aittir.