
Limitet Şirketlerde:
Limitet şirketler”de temsil yetkisi, her ortak için bir hak ve yükümlülük olarak düzenlenmiştir, aksi kararlaştırılmış olmadıkça limitet şirketlerde temsil yetkisi bütün ortaklara aittir (TTK m. 540/1 ). Şirketin yönetim organını oluşturan bu ortakların her biri müdür sıfatını haizdir ve diğerinin onayını almadan çek düzenleme yetkisine sahiptir.
Limitet şirkette ortaklar kurulu, kanundaki deyimle “ortaklar genel kurulu”, bütün ortaklardan oluşan temel karar organıdır. Ortak, sermaye payına sahip olan kişilere denir, zikredilen maddede geçen “ortaklar” ibaresi ile kastedilen, limitet şirketin kurucu (kuruluşu sırasındaki) ortaklarıdır. Bu sebeple, ortaklık payının devri veya başka bir surette şirkete sonradan giren ortaklar, ayrıca verilmiş bir ortaklar genel kurul kararı bulunmadıkça temsil yetkisine sahip olamazlar (TTK m. 540/3).
Şirket müdürü olan sanığın yetkisi devam ederken boş olarak imzaladığı, ancak yetkisi bittikten sonra doldurulan çekten sorumluluğu yoktur.”
Bununla birlikte, limitet şirketin ana sözleşmesi veya ortaklar genel kurul kararıyla temsil yetkisinin ortaklardan sadece birine veya birkaçına verilmesi yahut ana sözleşme ile tüm ortaklara şirketin işletme konusu çerçevesinde (“ultra vires” ) birlikte hareket etme zorunluluğu da getirilebilir (TTK m. 540).
Aynı şekilde şirket ana sözleşmesi ya da ortaklar genel kurulu kararı ile “ticarî temsilci” atanması da mümkündür (TTK m. 540/2). Hatta kollektif ve anonim şirketlerden farklı olarak, limitet şirketlerde şirket ana sözleşmesi veya ortaklar genel kurulu kararıyla münferit imza yetkisi tanınmak suretiyle temsil yetkisinin tamamının ortak olmayan üçüncü kişilere bırakılması da olanaklıdır. Bu durumda, ticarî mümessiller bakımından da ortak olan müdürler hakkındaki hükümler uygulama alanı bulur (TTK m. 541 ). Bununla birlikte, her müdür, bunları azletme yetkisine sahiptir. Eğer çift veya daha çok imza ile (birlikte) temsil söz konusu ise, yalnız bir kişi tarafından imzalanan çekten ötürü şirket sorumlu tutulamaz. İdare yetkisinin bırakıldığı ortak olmayan müdürler (ticarî mümessil) birden çok kişi ise, aksi ana sözleşmede kararlaştırılmadığı sürece bu kişilerden ikisinin imzası yeterlidir (TTK m. 541, m. 542 del. 321/3).
Ana sözleşmede aksine bir düzenleme bulunmadıkça, ortaklar genel kurulu kararı ile limitet şirketlerin temsili için, ticarî mümessil tayin edilebileceği gibi, bütün işletmeyi idare etmek üzere “ticarî vekil” de atanabilir (TTK m. 545).
Bu durumda, ticarî mümessil şirket adına çek hesabı açtırmak ve çek düzenleyebilmek için özel izne gerek duymazken (BK. m. 450); ticarî vekilin bu işlemleri yapabilmesi özel olarak yetkilendirilmiş olmasına bağlıdır (BK m. 453/2). Şirketin ortağı ve dolayısıyla organı olmayan (yani dışarıdan) kişilerin ticarî temsilci veya ticarî vekil olarak atanmaları durumunda, bu kişilerce şirket adına keşide edilen çekin karşılıksızdır işlemine tabi tutulması hâlinde, m. 5/1’de tanımlanan suçun faili şirketin yönetim organını oluşturan ortaklar olacaktır. Zira 5941 sayılı yeni çek Kanunu madde 5/2 hükmünde, çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan tüm gerçek kişi veya kişilerin çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir. O hâlde, TTK’nın 541. maddesindeki düzenlemeden yola çıkılarak, münferiden çek imzalamaya dahi yetkili kılınmış olsa, dışarıdan temsilci veya vekil olarak atanan kişinin/ kişilerin şirketin organı sıfatını haiz olacağı sonucuna ulaşılması mümkün değildir.
TTK’nın 541. maddesi, yalnızca şirketin işlerinin idaresindeki işleyiş açısından dışarıdan atanan temsilci veya vekillere ortak olan müdürlere ait hükümlerin tatbik olunacağına ilişkin temsil kolaylığı getiren bir atıf hükmü içermekte; bunun sonucu olarak şirketin yönetim organını tüm ortakların oluşturduğu kuralını ortadan kaldırmamaktadır. Bir başka anlatımla ortaklardan seçilen müdürler organ sıfatını taşıdıkları hâlde, ortak olmayan müdürler organ değil, sadece ticarî mümessil veya vekil niteliğindedir. Kanun koyucunun 5941 sayılı Çek Kanunu madde 5/2’de suçun failine ilişkin olarak va’zettiği hükmün temel amacı ise, esasen şirket ortaklarının cezaî sorumluluktan kurtulmalarının önüne geçmektir.
Bu düzenleme ile cezaî sorumluluk limitet şirketin organı sıfatını taşıyan kişilere terettüp ettirilmiştir; zikredilen sıfatı taşımayan temsilci veya vekiller bu kapsamda görülmemiştir. Dolayısıyla limitet şirketi temsilen dışarıdan atanan bir kişinin organ sıfatını taşıdığı ve bunun sonucu olarak çekin karşılığını hesapta bulundurmakla yükümlü olduğu, bu nedenle söz konusu kişinin ortak olup olmadığı araştırılmaksızın cezaî sorumluluğunun bulunduğunun kabulü imkân dışıdır.
Limitet şirket adına ticarî temsilci veya ticarî vekil sıfatıyla karşılıksız çek düzenleyen kişinin, madde 5/2 hükmüne göre çekin karşılığını hesapta bulundurmakla yükümlü olan kişilerle birlikte diğer koşulları da gerçekleşmişse TCK’nın iştirake ilişkin hükümlerine göre ceza sorumluluğu cihetine gidilmesi gerekir. Bu koşulların gerçekleşmemesi durumunda ise, temsilci veya vekil hakkında yalnızca çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilmesi olanaklıdır. Zira kanunkoyucu bu düzenlemesiyle hesap sahibi tüzel kişinin suçun faili kabul edilmeyen temsilcisi veya vekili açısından, genel anlamda cezalandırma alanını genişleten iştirak kurallarının uygulanırlığını daraltma (sınırlandırma) cihetine gitmiştir.
Temsile veya vekâlete yetkili kılınan kişiye limitet şirketi temsilen veya vekâleten çek düzenlemesi için vekil tayini yetkisi verilmiş ise, bu kişinin temsil veya vekâlet yetkisini başkasına devretmesi mümkündür. Deyim yerinde ise temsilcinin temsili veya vekilin vekilliği devrettiği kişinin bir gerçek kişiyi değil çek hesabı sahibi tüzel kişiyi temsil ettiği, tüzel kişi adına işlem tesis ettiği bu durumda tüzel kişi adına düzenlenen çekin karşılığını üzerindeki ibraz tarihi itibarıyla hesapta bulundurmakla yükümlü olan kişi veya kişiler, 5941 sayılı Çek Kanunu madde 5/2 hükmüne göre belirlenir.
Tüzel kişinin yönetim organında görev yapmamasına rağmen, temsil veya vekillik yetkisinin devredildiği kişi veya kişiler tarafından tüzel kişi adına düzenlenen çekin karşılıksız çıkması hâlinde, bu kişilerin 5941 sayılı Çek Kanunu madde 5/2 hükmüne göre çekin karşılığını hesapta bulundurmakla yükümlü olan kişilerle birlikte diğer koşulları da gerçekleşmişse TCK’nın iştirake ilişkin hükümlerine göre ceza sorumluluğu cihetine gidilmesi; aksi takdirde yalnızca tedbir yaptırımı ile hükümlendirilmesi gerekir.
Ticaret Sicil Gazetesi’nde müdür olarak atanan kişilerin münferit imzaları ile şirketi temsile yetkili olduklarının yazılı olması durumunda, bu kişilerden yalnız çeki düzenleyen hakkında karşılıksız çek suçundan (m. 5/1) adlî para cezasına ve yasağa hükmolunacaktır.
Tüzel Kişiler Adına Hareket Eden Gerçek Kişilerin Cezaî Sorumluluğu
Uygulamada genellikle tüzel kişilere ait hesaptan çıkan çeklerin genel müdürler, genel müdür yardımcıları, müdürler ve şefler tarafından imzalandığı; tüzel kişi (çoğunlukla ticaret şirketi) ile bağlarını koparmış olmalarına rağmen karşılıksız çek (düzenleme) suçundan ötürü bu kişilerin fail olarak cezalandırılması cihetine gidildiği bilinen bir gerçektir. İmzayı atanın bu mutlak sorumluluğu, tüzel kişi yöneticilerinin çekin karşılığını hesapta bulundurma hususunda ihmalkâr davranmalarına neden olmaktaydı. 5941 sayılı Çek Kanunu madde 5/1’de bu adaletsiz sonuçları önleme amacıyla karşılıksız çek suçu tarif edilirken “karşılıksızdır işlemine sebebiyet verme” kavramı tercih edilmiştir. Deyim yerinde ise, kanunkoyucu “madem çek hesabı sahibi tüzel kişidir, o hâlde çek bedelini sağlamaktan tüzel kişinin yönetim organı sorumlu tutulmalıdır” düşüncesinden hareketle bu sistemi getirmiştir. Nitekim m. 2/8’de tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadının çekin üzerinde açıkça yazılmasının öngörülmesi de bu amaca hizmet etmek içindir. Ayrıca m. 5/2 hükmünde, tüzel kişilerin, bir yönetim organı üyesini tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirebileceğine işaret edilmiştir. İşte söz konusu görevlendirme bu kişiye, tüzel kişinin kasadaki veya bankadaki parası üzerinde, kanunen aksi kabul edilemez şekilde çekin bedelinin sağlanması ve ödenmesi bakımından tasarruf yetkisi kazandırmaktadır. Bu yetkinin sınırlandırılması geçersiz olup, tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen kişi bu konuda tek başına imza yetkisine sahiptir. Çek bedelinin sağlanması yönünden hiç kimseye, bu kişiye müdahale hak ve yetkisi verilmemiştir.
Söz konusu kişinin bir yönetim kurulu kararıyla belirlenmesi ve bu kararın TTK m. 323uyarınca tescil ettirilmesi zorunludur. Çünkü yetkili kılınan kişi, çek bedelinin sağlanması (hesapta bulundurulması) konusunda TTK m. 323 anlamında “şirketi temsile yetkili” kişi sıfatı elde etmektedir. Yetkili kişinin örtülü (zımnî) bir şekilde belirlenmiş olması yeterli görülemez ve çıkarsama (istidlâl) yoluyla kişinin yetkili olduğu sonucuna varılamaz. Bunun neticesi olarak, tescilin bulunmadığı hâllerde tüm yönetim organı çek bedelini hesapta bulundurmakla yükümlü tutulur.
malî işlerden sorumlu kişinin (eski deyimle murahhas üye) yönetim organının üyesi olması şarttır. Bu sebeple şirket ortağı olmayan genel müdür, malî işlerden sorumlu müdür yardımcısı, malî işler müdürü veya başka bir tüzel kişi çalışanı prensip olarak “karşılıksızdır işlemine sebebiyet veren kişi” olamaz. Çünkü söz konusu kişinin çekin karşılığını hesapta bulundurma (sağlama) yükümlülüğüne bir kişinin veya kurulun onayına gereksinim duymadan, yani bağımsız olarak sahip olması gerekir. Fakat suça iştirakin şartları gerçekleşmişse, iştirak kuralları uyarınca bu kişilerin dahi cezaen sorumlu tutulması mümkündür.
Yönetim organı üyelerinden bir veya bir kaçı malî işleri yürütmekle görevlendirilmemişlerse, yönetim organını oluşturan tüm kişiler çekin bedelinin hesapta hazır bulundurmakla yükümlüdür ve dolayısıyla suçun faili kabul edilir. Bunun yanı sıra, çekin bedelini hesapta bulundurması gereken kişi, çekin düzenlendiği tarihteki yönetim organı değil, karşılıksızdır işleminin yapılacağı tarihteki yönetim organıdır. Deyim yerinde ise, bu bakımdan suç bir “organ (kurul) suçu” olarak kabul edilmiştir. “Yönetim organı” ibaresinden anlaşılması gereken kanunî organdır.
Yukarıda da açıklandığı gibi, “yönetim organı” kavramı çoğu zaman (ör. anonim şirkette, dernekte, vakıfta, sendikada) “yönetim kurulu”nu, limitet ortaklıkta “müdür”ü ve “müdürler”i, kolektif ve komandit ortaklıkta “yönetici ortağı” ifade eder. Bu sebeple “fiilî”, “ihtiyarî” ve “inançlı organlar”ın; bu bağlamda “ticarî mümessil” veya “vekiller”in bu kapsamda kabul edilerek yönetim organı sayılması mümkün değildir .
5941 sayılı Çek Kanununda benimsediği sistemin bir gereği olarak, kanunî süresine göre muhtemel ibraz süresinin tüzel kişinin ticarî defterlerinde yer alması, çek bedelinin kanunî süresi içerisinde ilgili çek hesabında bulundurmakla yükümlü kişinin bundan haberdar olmasını sağlayacaktır. Görevlendirilen kişinin ve yönetim kurulunun düzenli çek defteri tutmalarının yeni sistemde gerekli hâle geldiği söylenmelidir. Söz konusu defterin, TTK m. 66/3’te yer alan “işletmenin mahiyet ve öneminin gerektirdiği defterler” kapsamında mütalâa edilmesi mümkündür. Fakat bu zorunluluk, çekin defterde yer almadığı hususunun savunma sebebi olarak ileri sürülebilmesine olanak tanımaz. Bunun yanı sıra, çekin karşılığının hesapta bulundurulmasının zorunlu olduğu ibraz tarihinde, yönetim kurulu üyelerinin istifa etmiş veya azledilmiş olmaları yahut görev sürelerinin sona ermiş bulunması suç faili olmaları sonucunu değiştirmez. Zira yönetim kurulunun gerekli tedbirleri almış olması gerekirdi. Nitekim Yargıtay 11. HD’nin 01.06.2009 tarih ve E: 2009/5463, K: 2009/6666 sayılı kararı ile de işaret olunduğu üzere, görevleri sona eren anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin, yerlerine yeni üyeler seçilinceye kadar görevlerine devam etmeleri esastır. Tüm tüzel kişiler için aynen geçerli olan bu kuralın gereği olarak, istifa eden üyenin yerine hemen görevli yeni üyenin atanması ve azil hâlinde de yeni yönetim kurulunun önlemini alması gerekir. Fakat buna rağmen düzenleme tarihinden sonra görev değişikliği yapılması hâlinde, önceki görevlinin görevinin sona erdiği ve bu nedenle herhangi bir sorumluluğunun mevcut olmadığı iddiasında bulunması, sonraki tarihli görevlinin ise yeni henüz görevlendirilmesi dolayısıyla çekten dahi haberinin olmadığı bahanesinin arkasına sığınması olasıdır. Yeni üyelerin seçimi ve tescilleri için uğraşılan sürede çek, karşılığı ödenmek amacıyla muhatap bankaya ibraz edilmişse, somut olayın özelliklerine göre suç kastının mevcut olmadığı gerekçesine dayanılması mümkündür, bu durumun, her zaman için kasıt yokluğuna dayalı olarak failin cezadan muaf kalmasını sağlayacağı söylenemez.
“Sanığın hesap sahibi Limitet Şirketin ortağı ve münferiden temsil ve ilzama yetkili müdürü olduğunun anlaşılmasına ve çekin karşılıksız kalan miktarı nedeniyle 5941 sayılı Çek Kanunu’nun sanığın lehine sonuç doğurmayacağının belirlenmesine göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar verildi.”
Buna karşın, 3167 sayılı Çek Kanunun 16. maddesinde tanımlanan suçtan ötürü cezaî sorumluluk yönünden, “çeki keşide eden” ibaresi zikredilmiş olduğundan, karşılıksız çıkan çek ileri tarihli olarak düzenlense bile, fiili keşide tarihinde şirketin yönetim organı kimlerden oluşuyorsa onlar cezaen sorumlu tutulmaktaydı. Bu durum da, örneğin bir çek ileri tarihli olarak düzenlendiğinde, yönetim organının değişmesi neticesinde çeki düzenleyenin organ ile bağını kesmesi hâlinde, gelen yönetim organının sorumluluğunun da bulunmamasının verdiği rahatlıkla ve çeşitli saiklarla bankada karşılığını bulundurmamak söz konusu olabilmekteydi.
Yeni Çek Kanununun kanun koyucusu, bahse konu tehlikelerin önüne geçmek üzere madde 5 hükmünü kaleme almıştır. Bu yönü ile madde 5 hükmünün, tüzel kişilerde ve özellikle limitet ve anonim şirketlerde yönetim kadrosunda değişiklik yapılması hâlinde, hesap devirlerinin yeni yöneticilere titiz bir şekilde yapılması hususunda hukuk sistemine katkı sağlayacaktır. Fakat ileri düzenleme tarihli çeki keşide eden yönetim organı üyesi, karşılıksızdır işlemi yapılmadan önce şirket yönetiminden ayrılacak olması, onun -iştirak koşulları gerçekleşmemiş olmak kaydıyla- cezaî yaptırımla karşı karşıya bırakmayacak, yalnızca hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına koruma tedbiri olarak karar verilmesini, güvenlik tedbiri olarak hükmedilmesini sonuçlayacaktır. Bir başka anlatımla, bu kişinin prensip olarak suçun faili kabul edilmemesi, hakkında koruma veya güvenlik tedbiri uygulanmasını engellemeyecektir. Zira çalışmamızın “İştirak” başlığı altında yapılan açıklamalarda dayanakları gösterildiği üzere, kanunkoyucu bu düzenlemesiyle hesap sahibi tüzel kişinin suçun faili kabul edilmeyen temsilcisi veya vekili açısından, genel anlamda cezalandırma alanını genişleten iştirak kurallarının uygulanırlığını daraltma (sınırlandırma) cihetine gitmiştir. Kanunkoyucu burada, iştirak şartlarının gerçekleşmesindeki zorluğu göz önünde bulundurarak, gerçek kişinin temsilcisi veya vekili hakkında yasak tedbiri öngörmüş, ancak şartları gerçekleştiğinde, iştirak kuralları gereğince aynı zamanda adlî para cezası ile de cezalandırılması imkânını dışlamamıştır. Böylelikle Yeni Çek Kanunu, eski düzenlemeden ayrılmış ve bu da devam eden yargılamalar bakımından failin lehine bir durum yaratmış olmaktadır. Söz konusu lehe durum, failin belirlenmesi yönünden mahkemeleri ticaret sicili kayıtlarını ve hatta durumuna göre şirket defterlerini celp ederek inceleme yükümlülüğü altına sokmaktadır.
Tüzel kişinin çek hesabı sahibi olduğu durumunda; suç failinin kademeli olarak, öncelikle tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi olarak öngörülmesi, ikinci olarak böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişilerin gösterilmesi, ceza sorumluluğu bakımından deyim yerinde ise bir “karine” yaratmaktadır. Malî işlerden sorumlu yönetim organı üyesinin belirlenmiş olması durumunda dahi sorumluluğu her durumda doğrudan bu kişiye yüklemenin sorun yaratması muhtemelken, bu kişinin belirlenmemiş olmasından hareketle tüm yönetim organı üyelerini bu fiilden sorumlu tutmak suretiyle objektif sorumluluğa kapı aralandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bilhassa malî yapısı gelişmiş ve örgütlenmesi itibariyle bünyesinde birçok kişinin sorumluluk aldığı tüzel kişilerde birden fazla hesapta ve birden fazla çek defteri ile işlerin yürütülmesi söz konusu olabilir. Bu tür bir tüzel kişinin yönetim organının bir üyesinin, basın hukukundaki yazı işleri müdürünün sorumluluğuna benzer bir mantıkla müstakilen cezaî yaptırımın muhatabı olarak kabul edilmesinin yeni sorunları tetikleyeceği kuvvetle muhtemeldir . Denilebilir ki, özellikle ticaret şirketleri başta olmak üzere tüzel kişilerin yönetici kadrolarında değişikliğe gidildiği takdirde, ileri düzenleme tarihli çekin karşılıksız çıkması hâlinde ceza sorumluluğunun kime ait olacağının belirlenmesinde sorunlar ortaya çıkmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla, Yeni Çek Kanununun kanun koyucusu madde 5/2 hükmünde yaptığı düzenleme ile zikredilen sorunları tam giderememekle birlikte bir orta yol izlemeyi amaç edinmiştir.
Uygulamada çoğu zaman yönetim kurulu üyelerinin özgürce hareket etmedikleri, kendilerini kurula seçtiren hâkim pay sahiplerinin talimatlarının (müdahalelerinin) etkisinde kaldıkları görülmektedir. Bu durum, yönetim kurulu üyesi olmadığı hâlde yönetim kurulu kararlarını doğrudan etkileyerek şirket iradesinin oluşmasında belirleyici olan kişilerin fiilen organ gibi hareket etmeleri nedeniyle “organ kabul edilerek” hukuken sorumlu tutulup tutulamayacağı tartışmasına yol açmıştır. Doktrinde “fiilî organ”, “gölge organ”, “fonksiyonel organ”, “fiilî yönetim kurulu üyeleri”, “örtülü yönetim kurulu üyeleri” olarak da adlandırılan bu kişilerin, tıpkı seçilmiş yönetim kurulu üyeleri gibi sorumluğuna gitmeye imkân tanıyan bir düzenlemeye TTK’da yer verilmiş değildir. Dolayısıyla kural olarak şirket yönetimine doğrudan etkide bulunsa dahi organ üyesi olmayan kişilerin, bilhassa anonim şirketler hukuku bakımından hukuken sorumlu tutulmaları mümkün değildir. Fiilî organın Yeni Çek Kanunu madde 5/1’de düzenlenen suçtan ötürü ilke olarak fail kabul edilip cezalandırılması cihetine gidilemez. Zira maddede açıkça “tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişilerin, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü” olduğu hükme bağlanmıştır. Görüldüğü üzere, kanunkoyucu bu düzenlemede fiilî değil, seçilmiş yönetim kurulu üyelerini suçun faili olarak kabul etmiştir. Aksine görüş, kanunîlik ilkesine ters düşeceği gibi, kıyas yasağı kuralı ile de bağdaşmayacaktır. Fakat bu düşünce, fiilî organın -iştirak koşullarının gerçekleşmesi kaydıyla- TCK’daki iştirak hükümleri (m. 37 vd) çerçevesinde cezaen sorumlu tutulmalarına engel teşkil etmemektedir.
KARAR:
Yukarda sayılan gerekçelerle;
“Sanığın hesap sahibi şirketi temsile yetkili olduğunu gösteren herhangi bir bilgi ve belgenin dosyada mevcut olmadığı görülmekle, sanığın keşide tarihi (çek ileri tarihli düzenlenmişse gerçek keşide tarihi) itibariyle hesap sahibi şirket adına çek keşide etme yetkisi bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre hukukî durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ile mahkûmiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir.”
zxf
YanıtlaSilYorum Gönder
Sitede yer alan yorumlar site ziyaretçilerinin kişisel görüşleridir. Hukuki tüm sorumluluk yorumlayana aittir.