hakim faruk Özsu, cemaatin imamı tayin, HSYK üyeliği, yargıtay üyesi, yargıtay imamı
BENİ CEMAATİN İMAMI TAYİN ETTİRDİ” HABERİ İLE İLGİLİ OLARAK ZORUNLU BİR AÇIKLAMA

27 Şubat 2014 tarihindeki “Kulislerde Neler Konuşuluyor?” başlığında HSYK kanunu sonrası yapılacak görevlendirmeler tartışılmaya açılmışken bir üyenin adımı vererek ve başlıkla hiç bir ilgisi olmadığı halde- “Faruk Özsu'ya da bir pencere kenarı ayarlasalar bari” demesi üzerine bir cevap yazmıştım.

Benim kişisel çıkar peşinde olmadığımı anlatmaya çalıştığım cevabımda -özetle-: “Mevcut HSYK'ya ulaşmak benim için çok kolay. Cemaatte -bildiğim kadarıyla- hatırı sayılır düzeyde bir yeri olan çok yakın bir akrabam var. Nitekim son tayinimde o yardımcı oluverdi... Ama ben kendi kişisel çıkarımın değil, bu yargının yarattığı mağduriyetlerin peşindeyim. O nedenle de eleştirilerime ve bu yargıyla mücadele etmeye devam ediyorum.” dedim...

“Söz”ün kontrol edemediğimiz bir serüveni vardır- hele de bu ülkede. “Söz” sana ait olmuyor ve ağzından çıktığı anda bambaşka bağlamlara taşınabiliyor ve bambaşka gerekçelerle kullanılıyor. “Benim derdim kendim değil” şeklindeki kastım oluverdi; “Cemaatten yardım istemiş”...

Nitekim o cevabımı cevap verdiğim üye kastımla ilgisiz olarak “işte cemaatle ilgisi olduğunu itiraf etti.. sürekli eleştirdiği bir gruptan yardım istemiş vs..” şeklinde saptırarak kullanmaya başladı ve ilgili ilgisiz tüm forumlarda aynı şeyleri tekrar edip duruyor. O üyenin “söz”le ikna olabileceğine ihtimal vermediğim için ona herhangi bir cevap vermeye gerek görmüyorum.

Lakin tartışma Karşı gazetesi muhabiri Caner Taşpınar tarafından da izlenmiş ve beni aradı.
Kendisine -“yazma!” gibi bir talimat verme hak ve yetkim olmadığı için “meselenin aile içi hususi bir konu olduğunu, bu şekilde haber yapılmasının doğru olmayacağını, üstelik o akrabam açısından da büyük bir ayıp olacağını, yargıdaki cemaat varlığı ile ilgili olarak bunlara ihtiyacı olmadığını, bunları yıllardır yazıp-çizdiğimizi ve söyleşiye de hazır olduğumu, yazacaksa genel tespitlerimizi yazmasını istirham ettim ve 2 yıl öncesinden yaptığımız o tespitleri içeren yazılarımı yolladım. Ayrıca güncel olması itibariyle son HSYK kanununu ile ilgili görüşlerimi de "demeç" olarak paylaştım ve onları yayınlamasını rica ettim.

Taşpınar, "aile içi bir kriz çıkar" şeklindeki uyarımı ciddiye almadığı gibi, ne sözlü ne de yazılı olarak "Cemaatin İmamı" gibi bir tabir kullanmamama rağmen bu şekilde bir başlık haberleştirmeyi tercih etmiş. Tek kelimeyle ayıp... Ülkemin gazeteciliği de bu olsa gerek ve biz iyiniyetimiz, saflığımız ve açık sözlülüğümüzün cezasını çekmeye devam edeceğiz demek ki...

Caner Taşpınar'ın haberi “Beni Cemaatin İmamı Tayin Ettirdi” başlığı ile hafta sonu yayınlanmış ve adalet.org sitesinde de paylaşılmış. Neler yazıldığını az çok tahmin ettiğim için bu sabaha kadar bakma gereği duymamıştım. Keşke bakmamaya devam etseymişim.

16 yıllık meslek hayatımda bir kez bile gitmediğim (ki Türkiye'de yaşıyoruz ve de bu “işin” yolu bu olduğuna göre gitmekte problem de yok bence. Nitekim hayatım boyunca Hiçbir meslektaşımı “Ankara'ya gittiği” için eleştirmedim.) -önce bakanlık, şimdi de HSYK-'da sekreterin önünde bekletilme hikayeleri dinlemiş ve hatta yeni HSYK'nın bu noktadaki hassasiyetine dair övgüler duyan biri olarak “yaygın bir usul üzerinden günah keçisi arayışına ve kişisel ahlak gösterisine” şahit olacağımı tahmin ediyordum, nitekim şaşırmadım. Ancak konu “ben”im ve tüm yargıçların tayin dönemlerinde izin ve raporlarla Ankara'ya taşınıyor olması beni aklamaz...

Nefret ve öfkesi aklının önüne geçmiş bazı üyelerin abartılı tepkileri de beklenen bir şeydi. Sadece bir zaman “oturmuş-kalkmışlığımız” da olan bir üyenin Şubat ayında tercihlerin alındığını, o dönemde babamın kötü durumda olduğunu, bu gerekçeyi tayin talebimde de belirttiğimi, bu nedenle tek tercih olarak Mersin'i yazdığımı, babamın, tayinim çıktıktan 2 ya da 3 hafta sonra vefat ettiğini bile bile;

“bizim bi hastamız var biliyon mu?
-nee? hastanız mı? Vefat etmedi miydi o?
-yav etti etmesine de ne biliyim işte freudyen bi durum..”

şeklindeki fantastik mizanseninin insanlığımızı yitirmeye doğru gittiğimiz hissiyatı yarattığını bilmenizi isterim. Ben bu noktada aklını ve insanlığını yitirmişliğe giden bu inanılmaz nefret ve öfke üzerine düşünmenin daha gerekli olduğunu düşünüyor ve sorumluluğu üzerime alıyorum...

Gelelim asıl meseleye:
Ben Cemaatten yardım istemedim. (Ki veraset ilamını alabilmek için dahi tanıdık mübaşir aranan ve bir yargıcın bile yasal ve anasının ak sütü gibi hak ettiği bir şey için bile “Birilerine” ihtiyacı olan bu sistemde birinden, yani o dönemdeki güç sahiplerinden yardım istemekte herhangi bir ahlaki problem de görmüyorum)

Ancak hadise şudur:
Bahsettiğim kişi, çocukluğumuzun beraber geçtiği benle aynı yaşta olan ancak çocukluğundan bu yana Cemaatin içinde olan birisidir. Onun benim için önemi “Cemaatten” olması değil, yakın akrabalığım ve kişisel ilişkimdir...

Tayinim çıkmadan önce kendisi ile bir araya geldiğim bir aile toplanmasında sohbet sırasında şöyle dedi: “Yahu herkes bir şey istiyor. Sen neden istemiyorsun...istersen Yargıtay'a aldırabilirim seni...” Ben de “herhangi bir isteğim yok sağol. Ama babamın yanında olmak istiyorum. Mersin'e tayinimde yardımcı oluverirsen sevinirim” dedim.

Söylememe gerek var mı bilmem. 16 yıllık meslek hayatımda tüm bölgeleri sırasıyla çalıştım. Bunlardan 5. Bölgede (Muş/Korkut) 2 yıl, Diyarbakır 3 yıl olmak üzere 5 yılı Doğu ve Güneydoğu'da geçti. 1. sınıfa 2007'de ayrıldım, 2010'da 1. sınıf oldum. Tek bir kez şikayet edilmedim, soruşturma geçirmedim. Mersinli değil, Silifkeliyim. Son bir not: Mersin ayılıp bayıldığım bir yer de değil. Meslekte de çok cazip olmadığı malumunuzdur, nitekim benim tayinimin yapıldığı kararnamede de “ihtiyaç/boş” kadro dolmadı bile...

Yani her hangi bir engelim yok. Tabii burada “yahu bunun için birine söylemek orunda kalman ayıp” cevabı beklemek anlamsız ama ne yapalım burası Türkiye...

Tabii bu noktada: “Bu ülkede bürokratik işleyiş nasıldır? Nasıl yürüyor bu işler?... Madem kişisel yakınlığınız sizin için önemli değildi de mevcut HSYK üyelerine 6500 oyu nasıl ve neden verdiniz? Neden mevcut HSYK'yı kamuoyunun yargısal talep ve beklentileri üzerinden değil de kişisel sempatiniz üzerinden savunuyorsunuz?” gibi bir şey söylemem “pişkinlik” olarak algılanabileceğinden bu yönde daha güçlü bir vurgudan kaçınıyorum...

Ayrıca bu durumun “keşfedilmiş” bir sır değil, bizzat benim açıklamam olduğunu da eklemek isterim. Ama bu konuda kimseyi ikna olmaya da zorlayamam.

Özetle: Tayinim için “Cemaatin İmamından yardım” istemiş değilim. Bizzat kendi teklifi ile yardımcı olmak isteyen çok yakın bir akrabam ve çocukluk arkadaşımdan yardım istedim. Onun Cemaatle ilişkisi olması benim açımdan ikincildir. Diğer yandan onun Cemaatten olması kendisini akrabalığımdan çıkarmıyor. Kaldı ki o da Cemaat kanalından gitmediğini, bakanlıktan birilerine söyleyiverdiğini bana aktardı...

Uzattım.
Olan budur. Dileyen dilediğini düşünmekte ve inanmakta serbesttir. Hata da yapmış olabilirim. Ki hatalarımla samimiyetle ve dürüstçe yüzleşmekten asla kaçınmadım bu güne kadar...

Tüm bunlar bir yana benim için daha acil ve hayati olan soru ve sorun ise şudur: Bu nasıl bir nefret ve öfkedir?.. Meslektaşlarımızın bunca nefretini biriktirmek için ne yaptık? Bu öfke ve nefretle nasıl yaşanır, nasıl sağlıklı bir ilişki kurulur?...

Baki selam
Faruk Özsu

1 Yorumlar

Sitede yer alan yorumlar site ziyaretçilerinin kişisel görüşleridir. Hukuki tüm sorumluluk yorumlayana aittir.

  1. Zamanında bana haksız ceza verdiniz pis fetocular sizi

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sitede yer alan yorumlar site ziyaretçilerinin kişisel görüşleridir. Hukuki tüm sorumluluk yorumlayana aittir.