Adnan Menderes’i yargılayan Mahkeme Başkanı Salim Başol Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor diyerek lafı dolandırmadan gerçeği, yargılamanın mahiyetini ta baştan samimiyetle açıklamıştı. Böylece dava başlamadan bitmişti.

Türk Yargı tarihi yürütmenin yedeğinde yol alınmış karanlık bir tarihtir. Türk Yargıçları ve Savcıları vicdanları sızlatacak kararlarıyla tarih önünde maalesef utanılacak bir haldedirler. Onların, geçmişe dönüp onurla yad edecekleri bir tek günü yoktur. Temel ve tek gerekçe Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor söyleminden başka bir şey değildir.
Türk hukukçuları maalesef onurlu bir tarih yaratamamışlardır. Hukuk adına utanılacak bir mirasa sahiptirler.
İktidardaki gücün, Küresel sermayenin etkisi, böyle istemesi bir yana Türk hukukçularının beyni, hafızası maalesef hukuken hapsedilmiş durumdadır.
Onlar sanık haklarının felsefi arka planını hala kavrayabilmiş değillerdir, onlar hala sanığın bu kadar hakkı mı olur diye itiraz etmektedirler.
Bir tek gün olsun, sanık haklarının masum hakları olduğunu akıl edememektedirler. Onlar, suçu tespit uğruna gözleri kararmış muhafızlar gibi tüm insani hak ve değerleri ayaklar altına almayı, yok saymayı göze almış durumdadırlar.

Yasama, iyi yönetemedikleri bir ekonominin kaçınılmaz sonucu olan, esnafın;borçlarını ödeyememe nedeniyle;karşılıksız çıkan çeklerinden dolayı cezaevine girmelerine de vicdanen razı olmadı,
Bu tamamen ekonomik krizin etkilerini bir senelikte olsa silmekti.
Bir yıllık iki yıllık bir ertelemeyle ceza ertelemesiyle, krizin etkileri geçinceye kadar esnafa bir fırsat tanımak için erteleme yasası hazırladı ve kanunlaştırdı.
Bu karara bu yasaya bankaların karşı çıkması beklenirken ( Bankaların son beş yıldır ülkemizi insanlarımızı sömürdüğü gerçeği kimse tarafından inkar edililmiyor) Bu görevi Adaletin savunucusu yargıçlar hemde evrensel tüm ilkeleri çiğneyerek karşı çıktılar..
Gerekçeleri, Alacaklı ne olacak!!
ve bunlar tarafsız hakimler! Alacaklının Avukatlığına soyunan yargıçlar, Ticari hayatta oluşan ilişkilerde hakimin taraf tutması ne kadar mantıklıdır.? Bu taraf tutmayı izah edebilecek bir Hukukçu varmıdır?

Günümüzde çağdaş uygar dünyanın kabul ettiği, bizim de o dünyanın bir parçası olmak adına kabul etmeye çabaladığımız temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi nedeniye AİHM önünde en fazla hesap vermek durumunda kalan ülkelerden birinin bizim Ülkemiz olduğu da apaçık bir gerçek değil midir?

Kuvvete teslim olmuş, biat etmiş, o kuvvetin mevzilerine yerleşmiş yargının vicdanı esaret altındadır ve o esaret altındaki vicdanların yaptığı işe de adalet denmez.

12 Yorumlar

Sitede yer alan yorumlar site ziyaretçilerinin kişisel görüşleridir. Hukuki tüm sorumluluk yorumlayana aittir.

  1. Bir Cumhuriyet Savcısı olarak bu yazıyla ilgili düşüncem acı ama ne yazık ki çok doğru tespitler.

    Herşey apaçık ortada.
    Aslında hepimiz hukukçuluk oynuyormuşuz da haberimiz yokmuş. Çoğu zaman kendimizi o kadar kaptırmışız ki oyuna,oyun değil gerçek sanmışız her şeyi.
    Öyle absürt şeyler yaşanıyor ki ülkemde, hukukçuyum demeye utanır oldum.
    Çok sevdiğim ve emek verdiğim mesleğimden bu kadar soğuyacağım hiç aklıma gelmezdi.

    YanıtlaSil
  2. Yazının içeriği doğru ancak ''Türk Yargısı'' genellemesi yanlış.
    Her dönemin bir-iki yanlışını alıp diğer yargıçların emeklerini yok saymak yanlış.
    Evet ;
    -Menderesin asılması yanlış
    --12 Eylül döneminde 17 yaşında bir gencin asılması yanlış

    Ama bu yanlışları yapanlar bir elin parmağını geçmez
    ''Türk Yargısı'' diyerek genelleme yapmak da çok yanlış.
    Bunların dışında kahramanca görev yapan meslek aşıkları var bu camiada.
    Saygılarımla..

    YanıtlaSil
  3. Bu yazıdaki amaç belli. Tarihsel süreç içersinde yargının bir takım güçler tarafından etki altına alınabileceğini ve hatta yargı mensuplarının o güçlerle birlikte hareket ettiğini söylüyor.. Bu sözden yola çıkarak Adnan Menderese sempati ile bakan bir kesim bu yazıyı alkışlayacaktır.. Yine sonraki süreçte başka bir kesim yine bu yazıyı alkışlayacaktır..
    Tabiiki bu yazının yazılış amacı eski yanlışlıkların bu günde devam ettiği ve devam edeceği yönündeki şüphe ve inançtır. Bu gün bu yazıyı alkışlayabilmek için biraz beklememiz gerekir.. Vicdanlarımızda yaptığımız yargılamalarda beraat kararları vermişsek de asıl yargılamayı biz yapmayacağız.. Vicdanlarımızla asıl kararı verecek hakimlerin vicdanlarının çakışmasını beklemekten başka şimdilik yapacak bir şey yoktur..
    Bir oyun var ise ortaya çıkacaktır. Ayrıca tabiiki güncel olaylarda birilerinin içeri konulması tıkılması bazı kuvvetlerin istediği bir şeydir..

    Yazıdaki söylemi bu tür siyasi davalarda geçmişteki yargısal faaliyetlere özgülemek gerekir. Yoksa bu yazının konusunun tüm yargının geçmişi ve geleceğine yönelik olmadığı ortadadır.. Yine de yanlış anlaşılabilecek bir dil kullanılmaması gerekir..

    Eğer yargı kararını verirken bir kuvvetden ve hatta hakimin-savcının içindeki siyasi inançdan,düşünceden ilham alıyor,etkileniyorsa orada yargı yoktur.Adalet yoktur.Evet birileri "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" demeseydi.Menderesde asılmazdı ve sonrakilerde..

    YanıtlaSil
  4. Yargı kararı sadece hakimin kararı değildir.
    Yargı kararı iddia, savunma ve hüküm makamlarının etkin katılımı ile ve temyiz ve itiraz yasa yollarının denetlemesi ile çoğulcu oluşturulan bir karardır. (karar değil ama oluşturulması çoğulcudur.)

    Bu yazıyla felsefi bir giriş yapıldıktan sonra sorunu getirip hakim savcılara dayanması gözü kapalı adamın filin ayağından tutması ve orayı tarif etmesidir.

    Ben de filin bir yerinden gözü kapalı olarak tutup bir kusur sahibi arayacak olursam ben de diyorum ki gerçek kusur hak kavramını mezun ettiklerinin yüreklerine üfleyemeyen hukuk fakültelerinde ve hocalarındadır. Zira ADALET HAKKI SAHİBİNE TESLİM ETME SANATIDIR, VE DÜNYA YIKILSADA ADALET GERÇEKLEŞMELİ HAK SAHİBİNETESLİM EDİLMELİDİR. Bu ilke her HUKUKÇUNUN İLK MÜRACAAT ETTİĞİ REHBER OLMALIDIR. Bu ilke her hukukçunun baş tacı olmadığı müddetçe "birini bir yere koyan KUVVETLER" asla eksik olmayacaktır.

    YanıtlaSil
  5. Ara dönem şartlarını yaratan - uygulayan- uygulatan siyasiler veya bazı başka güdümlü güçler ya hiç anılmayacak ya da aklanıp- temizlenecek,ama fatura yine de yargıya,adalete kesilecek!

    Demokrasi'nin sadece hak ve hürriyetler olduğunu,bunlara ulaşmanın ayrıca hiç bir sorumluluk getirmediğini,çoğunluk isterse (ya da ne isterse o ) olur dediğiniz anda,demokrasiyi gerçekten özümseyemediğinizi ortaya koymuyor musunuz ? Demokrasi çoğunluğun emrettiği değil,çoğunluğun,azınlığın ricalarını dikkate alarak sürdürülen bir yönetim sanatıdır.

    Arada,her iki sözünde aynı sosyal ve hukuki şartlarda söylendiğine dair hayalinizde yarattığınız demir perde olmadan şu soruya cevap verin ;

    a)Ben odunu koysam seçtiririm!

    b)Sizi buraya tıkan güç böyle istedi.

    Biri sizin mazlumunuza,diğeri en olmaz hakaretleri sıraladığınız yargı camiasına ait, Soruyorum,hangisi daha vahim ?

    Onu oraya tıkan güç ; kendi hırslarına sınır koyup hakim olamayan, dikta heveslisi,demokrasi havarisi kesilen tek adam yöneticisi olan bu şahsın kendi yaptığı uygulamalardan doğan kötü güç değil de nedir ?

    Neyi nasıl anlamak,senin bakış açına bağlı,ister bulunduğun bodrum penceresinden,ister çıkar uzaydan bakarsın.Tabi ki göreceğin şeyler farklı olacaktır.

    YanıtlaSil
  6. 3 yıl kadar önceydi birbirinin aynı iki dosyam vardı,itiraz ettim.Ağırceza mahkemesi birini bozdu,diğerini onadı.İki dosyamda da suç aynı,ceza gerekçesi aynı.Avukarlara sordum bu iş nasıl oluyor diye?
    İşte bizim sistem böyle çalışıyor diyorlar.

    YanıtlaSil
  7. 1986- 1990 yilinda Istanbul Ü. Hukuk Fakültesi'nde okudum. Fakülteyi, o yillarin I.Ü Hukuk fakültesi icin cok iyi sayilabilecek bir not ortalamasyile, Haziran 1990'inda 4 yildan daha az bir sürede bitirdim.

    Yaklasik 4 yil kadar savcilik yaptim.

    Görünürdeki tüm bu basarima ragmen, geriye dönüp baktigimda sunu söyleyebilirm:

    Hukuk Fakültesini, hukukun ne oldugunu dahi anlamadan, kanunlari ve hukuki terimleri ögrenerek bitirmis ve yillarca kendimi hukukcu zannetmisim.

    Gerek fakülte yillarinda gerekse savcilik yaptigim yillarda, kendim saglikli olmama ragmen hukuk mantigim ve anlayisim tamamen hasta, patolojik ve fasizandi.

    Bu o kadar böyleydi ki, örnegin:

    - Devletin, güvenligini saglamak icin basvurdugu her türlü arac ve yöntemin mesru olduguna inaniyordum.

    - Hukukcunun. özellikle savcinin asli görevinin devleti korumak ve kollamak oldugunu düsünüyor ve bu ugurda her türlü adimin mesru oldugunu düsünüyordum.

    - Devletin güvenligi konusunda hukukun "ayak bagi" olmamasi gerektigini düsünüyordum..

    - Rütbeli bir kolluk görevlisinin, bir baska savci meslektasimla beraber, "ses izoleli sorgu odasindaki" iskence aletlerini bize gururla göstererek, göz altina alinanlara nasil iskence yapildigini ballandira ballandira anlatirken, kendisine " iyi de bunlar hukukun neresine uyuyor?" sorma geregi duymayacak kadar da devletci idim..

    - JITEM mensuplari, yaptiklari infazlardan bahsederken, kendi kendilerine, bu infazlarla ilgili kiminle konustuklarini, düsünmeye dahi gerek duymuyorlardi..

    Hukuku, yillar sonra ancak yurt disina cikip, dünyayi ve insan olgusunu bir parca taniyinca anladim..

    Ve sunu da anladim ki, insani sevmeden hukukcu olmak mümkün degil..

    Özetle, geri dönüp baktigimda, hukukun ne oldugunu dahi anlamadan yillarca kendi kendimi hukukcu zannettigimden dolayi utanc duyuyorum..

    Ancak bu utancin sadece bana degil, ayni zamanda beni egiten, yetistiren sistem ve topluma da ait oldugunu düsünüyorum..
    Erkan Yavlac / Almanya

    YanıtlaSil
  8. Anonymous09 Mart, 2011

    1986- 1990 yilinda Istanbul Ü. Hukuk Fakültesi'nde okudum. Fakülteyi, o yillarin I.Ü Hukuk fakültesi icin cok iyi sayilabilecek bir not ortalamasyile, Haziran 1990'inda 4 yildan daha az bir sürede bitirdim.

    Yaklasik 4 yil kadar savcilik yaptim.

    Görünürdeki tüm bu basarima ragmen, geriye dönüp baktigimda sunu söyleyebilirm:

    Hukuk Fakültesini, hukukun ne oldugunu dahi anlamadan, kanunlari ve hukuki terimleri ögrenerek bitirmis ve yillarca kendimi hukukcu zannetmisim.

    Gerek fakülte yillarinda gerekse savcilik yaptigim yillarda, kendim saglikli olmama ragmen hukuk mantigim ve anlayisim tamamen hasta, patolojik ve fasizandi.

    Bu o kadar böyleydi ki, örnegin:

    - Devletin, güvenligini saglamak icin basvurdugu her türlü arac ve yöntemin mesru olduguna inaniyordum.

    - Hukukcunun. özellikle savcinin asli görevinin devleti korumak ve kollamak oldugunu düsünüyor ve bu ugurda her türlü adimin mesru oldugunu düsünüyordum.

    - Devletin güvenligi konusunda hukukun "ayak bagi" olmamasi gerektigini düsünüyordum..

    - Rütbeli bir kolluk görevlisinin, bir baska savci meslektasimla beraber, "ses izoleli sorgu odasindaki" iskence aletlerini bize gururla göstererek, göz altina alinanlara nasil iskence yapildigini ballandira ballandira anlatirken, kendisine " iyi de bunlar hukukun neresine uyuyor?" sorma geregi duymayacak kadar da devletci idim..

    - JITEM mensuplari, yaptiklari infazlardan bahsederken, kendi kendilerine, bu infazlarla ilgili kiminle konustuklarini, düsünmeye dahi gerek duymuyorlardi..

    Hukuku, yillar sonra ancak yurt disina cikip, dünyayi ve insan olgusunu bir parca taniyinca anladim..

    Ve sunu da anladim ki, insani sevmeden hukukcu olmak mümkün degil..

    Özetle, geri dönüp baktigimda, hukukun ne oldugunu dahi anlamadan yillarca kendi kendimi hukukcu zannettigimden dolayi utanc duyuyorum..

    Ancak bu utancin sadece bana degil, ayni zamanda beni egiten, yetistiren sistem ve topluma da ait oldugunu düsünüyorum..
    Erkan Yavlac / Almanya

    YanıtlaSil
  9. Anonymous09 Mart, 2011

    Yargı kararı sadece hakimin kararı değildir.
    Yargı kararı iddia, savunma ve hüküm makamlarının etkin katılımı ile ve temyiz ve itiraz yasa yollarının denetlemesi ile çoğulcu oluşturulan bir karardır. (karar değil ama oluşturulması çoğulcudur.)

    Bu yazıyla felsefi bir giriş yapıldıktan sonra sorunu getirip hakim savcılara dayanması gözü kapalı adamın filin ayağından tutması ve orayı tarif etmesidir.

    Ben de filin bir yerinden gözü kapalı olarak tutup bir kusur sahibi arayacak olursam ben de diyorum ki gerçek kusur hak kavramını mezun ettiklerinin yüreklerine üfleyemeyen hukuk fakültelerinde ve hocalarındadır. Zira ADALET HAKKI SAHİBİNE TESLİM ETME SANATIDIR, VE DÜNYA YIKILSADA ADALET GERÇEKLEŞMELİ HAK SAHİBİNETESLİM EDİLMELİDİR. Bu ilke her HUKUKÇUNUN İLK MÜRACAAT ETTİĞİ REHBER OLMALIDIR. Bu ilke her hukukçunun baş tacı olmadığı müddetçe "birini bir yere koyan KUVVETLER" asla eksik olmayacaktır.

    YanıtlaSil
  10. Anonymous09 Mart, 2011

    Bu yazıdaki amaç belli. Tarihsel süreç içersinde yargının bir takım güçler tarafından etki altına alınabileceğini ve hatta yargı mensuplarının o güçlerle birlikte hareket ettiğini söylüyor.. Bu sözden yola çıkarak Adnan Menderese sempati ile bakan bir kesim bu yazıyı alkışlayacaktır.. Yine sonraki süreçte başka bir kesim yine bu yazıyı alkışlayacaktır..
    Tabiiki bu yazının yazılış amacı eski yanlışlıkların bu günde devam ettiği ve devam edeceği yönündeki şüphe ve inançtır. Bu gün bu yazıyı alkışlayabilmek için biraz beklememiz gerekir.. Vicdanlarımızda yaptığımız yargılamalarda beraat kararları vermişsek de asıl yargılamayı biz yapmayacağız.. Vicdanlarımızla asıl kararı verecek hakimlerin vicdanlarının çakışmasını beklemekten başka şimdilik yapacak bir şey yoktur..
    Bir oyun var ise ortaya çıkacaktır. Ayrıca tabiiki güncel olaylarda birilerinin içeri konulması tıkılması bazı kuvvetlerin istediği bir şeydir..

    Yazıdaki söylemi bu tür siyasi davalarda geçmişteki yargısal faaliyetlere özgülemek gerekir. Yoksa bu yazının konusunun tüm yargının geçmişi ve geleceğine yönelik olmadığı ortadadır.. Yine de yanlış anlaşılabilecek bir dil kullanılmaması gerekir..

    Eğer yargı kararını verirken bir kuvvetden ve hatta hakimin-savcının içindeki siyasi inançdan,düşünceden ilham alıyor,etkileniyorsa orada yargı yoktur.Adalet yoktur.Evet birileri "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" demeseydi.Menderesde asılmazdı ve sonrakilerde..

    YanıtlaSil
  11. Anonymous10 Mart, 2011

    1986- 1990 yilinda Istanbul Ü. Hukuk Fakültesi'nde okudum. Fakülteyi, o yillarin I.Ü Hukuk fakültesi icin cok iyi sayilabilecek bir not ortalamasyile, Haziran 1990'inda 4 yildan daha az bir sürede bitirdim.

    Yaklasik 4 yil kadar savcilik yaptim.

    Görünürdeki tüm bu basarima ragmen, geriye dönüp baktigimda sunu söyleyebilirm:

    Hukuk Fakültesini, hukukun ne oldugunu dahi anlamadan, kanunlari ve hukuki terimleri ögrenerek bitirmis ve yillarca kendimi hukukcu zannetmisim.

    Gerek fakülte yillarinda gerekse savcilik yaptigim yillarda, kendim saglikli olmama ragmen hukuk mantigim ve anlayisim tamamen hasta, patolojik ve fasizandi.

    Bu o kadar böyleydi ki, örnegin:

    - Devletin, güvenligini saglamak icin basvurdugu her türlü arac ve yöntemin mesru olduguna inaniyordum.

    - Hukukcunun. özellikle savcinin asli görevinin devleti korumak ve kollamak oldugunu düsünüyor ve bu ugurda her türlü adimin mesru oldugunu düsünüyordum.

    - Devletin güvenligi konusunda hukukun "ayak bagi" olmamasi gerektigini düsünüyordum..

    - Rütbeli bir kolluk görevlisinin, bir baska savci meslektasimla beraber, "ses izoleli sorgu odasindaki" iskence aletlerini bize gururla göstererek, göz altina alinanlara nasil iskence yapildigini ballandira ballandira anlatirken, kendisine " iyi de bunlar hukukun neresine uyuyor?" sorma geregi duymayacak kadar da devletci idim..

    - JITEM mensuplari, yaptiklari infazlardan bahsederken, kendi kendilerine, bu infazlarla ilgili kiminle konustuklarini, düsünmeye dahi gerek duymuyorlardi..

    Hukuku, yillar sonra ancak yurt disina cikip, dünyayi ve insan olgusunu bir parca taniyinca anladim..

    Ve sunu da anladim ki, insani sevmeden hukukcu olmak mümkün degil..

    Özetle, geri dönüp baktigimda, hukukun ne oldugunu dahi anlamadan yillarca kendi kendimi hukukcu zannettigimden dolayi utanc duyuyorum..

    Ancak bu utancin sadece bana degil, ayni zamanda beni egiten, yetistiren sistem ve topluma da ait oldugunu düsünüyorum..
    Erkan Yavlac / Almanya

    YanıtlaSil
  12. Anonymous10 Mart, 2011

    Yargı kararı sadece hakimin kararı değildir.
    Yargı kararı iddia, savunma ve hüküm makamlarının etkin katılımı ile ve temyiz ve itiraz yasa yollarının denetlemesi ile çoğulcu oluşturulan bir karardır. (karar değil ama oluşturulması çoğulcudur.)

    Bu yazıyla felsefi bir giriş yapıldıktan sonra sorunu getirip hakim savcılara dayanması gözü kapalı adamın filin ayağından tutması ve orayı tarif etmesidir.

    Ben de filin bir yerinden gözü kapalı olarak tutup bir kusur sahibi arayacak olursam ben de diyorum ki gerçek kusur hak kavramını mezun ettiklerinin yüreklerine üfleyemeyen hukuk fakültelerinde ve hocalarındadır. Zira ADALET HAKKI SAHİBİNE TESLİM ETME SANATIDIR, VE DÜNYA YIKILSADA ADALET GERÇEKLEŞMELİ HAK SAHİBİNETESLİM EDİLMELİDİR. Bu ilke her HUKUKÇUNUN İLK MÜRACAAT ETTİĞİ REHBER OLMALIDIR. Bu ilke her hukukçunun baş tacı olmadığı müddetçe "birini bir yere koyan KUVVETLER" asla eksik olmayacaktır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sitede yer alan yorumlar site ziyaretçilerinin kişisel görüşleridir. Hukuki tüm sorumluluk yorumlayana aittir.